parapsikoloji.forum777.com
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Şizofreni nedenleri 2.

Aşağa gitmek

Şizofreni nedenleri 2. Empty Şizofreni nedenleri 2.

Mesaj  Admin Cuma Tem. 25, 2008 1:37 pm

Şizofreninin gerçek nedenleri tam olarak bilinmemekle beraber, bir kişinin hastalık riskini arttıran çok sayıda etken olduğu düşünülmektedir. Bu etkenler birbirlerini etkileyerek şizofreninin gelişimini belirler ve değişik etkenler bireyin gelişiminin farklı evrelerinde önem kazanır. Genetik etkenler, gebelik dönemi komplikasyonlan, doğum koşullarının her biri yeni doğmuş çocuğun hastalığa yatkınlığım etkileyecektir. Yaşamın daha sonraki bir diliminde hastalığın başlaması kişinin bir dizi strese yatkınlığı ve bunlar karşısındaki kırılganlığına bağlıdır. Bu stresler biyolojik (örneğin, halüsinasyona neden olan uyuşturucu kullanımı) veya sosyal (örn., bir yakının ölümü) nitelikte olabilir. Bu tür ya da başka etkenler ve stres de hastalığın gelişme ve sonuçlarını etkileyecektir.

Kalıtım: Şizofreni hastasının akrabaları hastalık açısından başkalarına göre daha fazla risk altındadırlar. Küçük yaşta evlat edinilmiş çocuklar üzerindeki araştırmalar akrabalarda artan şizofreni riskinin çevresel değil genetik karakterli olduğunu göstermektedir. Şizofreni hastalarının çocuklarında da, biyolojik ebeveynlerince yetiştirilip yetiştirilme-diklerinden bağımsız olarak, benzer biçimde artan bir hastalık eğilimi görülür. Yine, edinilmiş ebeveyn tarafından yetiştirilen şizofreni hastalarının aile tarihi, bu kişilerin biyolojik akrabalarında riskin yüksek olduğunu, evlat edinme yoluyla akraba olunanlarda ise yüksek olmadığını göstermektedir.

Nöro-gelişimsel varsayım: Yakın zamanlarda geliştirilen bir görüşe göre şizofreni nöro-gelişimsel bir bozukluktur ve hastalığın klinik açıdan dışa vurulmasından çok önce beyin gelişimi sırasında yaşanan bir sorun veya patolojik bir duruma bağlanmaktadır. Bu görüşe bakılırsa şizofreni hastalannda beyinde gelişme bozukluğu vardır. Çeşitli nörobiyolojik nedenlerle bozukluk kendini yetişkin evrede, doğumdan çok sonra olgunlaşan kimi özgün sinirsel sistemlerin bazı psiko-sosyal stres ve olumsuz yaşam deneyimleriyle uyuşmazlığa düştüğü durumlarda gösterebilir. Bu görüş halen "koşullara bağlı" nitelik taşımakla birlikte, destekler yönde bir dizi kanıt da vardır. Özellikle gebelik ve doğum komplikasyonlarınm şizofreni riskini iki ila üç kat arttırabildiği saptanmıştır; bunun kaynağı büyük olasılıkla beynin gelişmesinde oluşan hasarlardır. Fetusun oksijensiz kalması, şizofreni hastalannda %20-30 oranındayken, genel nüfusta % 5-10'dur. Şizofreni riski perinatal komplikasyon sayısıyla orantılı olarak yükselmektedir. Hamile kadının viral hastalık geçirmesiyle rahim içinde beyin hasan riski artar. Şizofreni hastalarının çoğunluğunun yılın başka zamanlannda değil de kış sonu veya bahar başında doğdukları ve bu dönem doğanlar arasındaki şizofreni vakalarının (nezle, kızamık ve suçiçeği gibi) viral hastalık salgınlarından sonraki dönemlerde çoğaldığı saptanmıştır. Ancak annenin geçirdiği viral enfeksiyonların yine büyük olasılıkla artan şizofreni riskinin yalnızca küçük bir bölümünü açıklayacağı da unutulmamalıdır.

Beyinde fiziksel anormallikler: Bazı şizofreni hastalarında beyinde fiziksel değişiklikler yaşandığı saptanmıştır. Beynin yapısındaki bu tür değişiklikler ölümden sonra beyin dokusunun analizi ve ayrıca insan yaşamı sürerken beynin incelenmesine olanak veren beyin görüntüleme teknikleri ile saptanabilmektedir. Bilgisayarlı Tomografi (CT-Scan) ve Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR1) beyin yapısını görüntülemektedir. İşlevsel MRI ve izotop kullanılan tekniklerle (Single Photon Emission Tomography / Tekli Foton

Emisyonu Tomografisi - SPECT ve Positron Emission Tomography /PET) serebral bölgesel kan akışı (rCBF) ve beyin kimyasındaki değişiklikler gösterilebilmektedir.
Hep birlikte ele alındığında bu bulgular şizofrenide internöronların gerçekleştirdiği beyin faaliyetinde bir açık söz konusu olduğunu göstermektedir.

Nörokimyasal:Şizofrenide nöro-kimyasal anormalliklerin işin içinde olduğu varsayımının tarihçesi oldukça eskidir. Ancak ampirik veriler yalnızca antipsikotik ilaçların beyindeki katekolamin metabolizması ile, daha spesifik olarak, bu ilaçların katekolamin postsinaptik alıcılar (reseptörler) üzerindeki etkisinin bloke edilmesi ile ilişkisi gösterildiğinde elde edilmiştir. Daha sonra yapılan araştırmalar, antipsikotiklerin dopamin-2(D2) reseptörlerini bloke etme kapasitesini göstermiştir. Klinik etkilerinin kaynağı budur. Dopamin beyin hücrelerinin itkilere duyarlılığını arttırır. Normal olarak, bu güçlendirilmiş duyarlılık kişinin stres ya da tehlike koşullarında bilincini güçlendirmek açısından yararlıdır. Ancak bir şizofreni hastasında, dopamin etkisinin zaten hiperaktif bir beyine eklenmesi kişiyi psikoza sürükleyebilecektir. Şizofrenide dopaminerjik hiperaktivasyonun ek olarak üstlendiği role, dopaminin etkilerini arttıran bir ilaç olan amfetaminin şizofreni benzeri belirtileri kötüleştirici ve hatta açığa çıkartıcı etki yaptığı yolundaki gözlemlerden hareketle ulaşılmıştır.

Merkezi sinir sisteminde arttırılmış dopaminerjik etkinlik iki mekanizmayla gerçekleşmektedir:
1 .sinaptik bölgelerde dopamin artışı ve
2.reseptör aşın-duyarlılığı.

Her iki mekanizma da şizofrenide geniş olarak sorgulanmış ama her iki yönde de sonuca taşıyan veriler elde edilememiştir. Hastaların vücut sıvılarında dopamin değişimi ve ölüm sonrası beyin dokusunda dopamin düzeyinin doğrudan belirlenmesi çelişkili sonuçlar vermektedir.

PET gibi neuroimaging (sinirsel görüntüleme) teknikleri, kısa süre önce beyindeki dopamin reseptör yoğunluğunun belirlenmesi için kullanılmıştır. Klasik antipsikotiklerin dopamin alıcıları üzerinde bloke edici etkisi açık biçimde gösterilmiş olmakla birlikte, ilaç kullanmamış hastalardaki dopamin-reseptör yoğunluğu ile kontrol gruplar arasında yapılan karşılaştırmadan çıkan sonuçlar da araştırmalar arasında farklılık arzetmektedir. Moleküler biyoloji teknikleri kullanılarak, ilaç kullanmamış şizofreni hastalarında beyin dokusunda ölüm sonrası bir dopamin-reseptör yoğunluk ve duyarlılık artışı gösterilmiştir . Atipik antipsikotikler kullanıldığında araştırmacılar, antipsikotiklerin D2 bloke etme etkisinin antipsikotik etkinin temel faktörünü oluşturduğu yolundaki varsayımı sorgulamaya başlamışlardır. "Atipik" antipsikotiklerin etki biçiminin, D2 dopamin reseptörlerin (serotonin 5-HT reseptörler dahil) yanı sıra, bir çok reseptör için de yakın bir ilişkiyi kapsadığı kanıtlanmış bulunmaktadır. Sonuç olarak araştırma bulguları başka birçok reseptör bölgesinin de (örneğin D1, D3, D4, 5-HT2 ve NMDA) şizofreninin patogenezine dahil edilmesi gerektiğine işaret etmektedir.
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 160
Kayıt tarihi : 22/07/08

https://parapsikoloji.benimforum.net

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz